30 Nisan 2011 Cumartesi
Levha Tektoniği Kuramı Nedir?(Açıklama)
Levhalar ve Levha Tektoniği
Levhalar
Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığı görüşüne dayanan kıtaların kayması kuramını aslında 1912'de bir meteorolog olan Alman bilim adamı Alfred Wegener ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir levha, yanlızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Depremlerin ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür. Pangea verilen tek kıta parçasını çevreleyen denize Panthalassa denmekteydi. Zaman içerisinde katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwanaland oluştu. Bu iki kıta Tethys (Tetis) denizi ile ikiye ayrıldı. Katmanların hareketi ile kıtalar iyice ayrılarak bugünkü halini aldı.
Peki bu levhalar nasıl oluşmaktadır ve nasıl hareket etmektedir? Bu sorunun cevabını da "Levha Tektoniği (Plaka Tektoniği)" vermektedir. Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir. Bundan sonraki aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır. Bu gücün kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir. Levhaların yer değiştirmesinden üst mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir. Bu olay "Konveksiyon Akımları Kuramı" olarak ortaya atıldı. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır ve şöyle işler: Sıcak maddeden daha soğuk ve yoğun olan madde aşağı doğru inerken, daha az yoğun olan sıcak madde yukarı çıkar. Karasal mantoda derin kısımlar sıcakken üst magma daha soğuktur. Sıcak madde sürekli yükselirken, soğuk madde aşağı iner. Yukarı-aşağı olan bu hareket sırasında madde hareket ederken yüzeydeki plakaları hareket ettirir. Okyanus yarıklarında konveksiyon, litosferi alt magmanın derinlerine iter. Plakanın diğer ucunda, yarığın olduğu bölümde konveksiyon, iç magmadan gelen sıcak ve daha hafif olan magmanın çıkışını sağlar. Bu hareketler sayesinde yerkürenin yüzeyi ile içi arasında bir dolaşım olur. Dolayısıyla konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla (ortalama 1-15cm/yıl) hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay taşkürenin altında devam edip gitmektedir. İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.
Dünya üzerinde meydana gelen depremlerin oluş yerleri ile levha sınırları birbirine uyum göstermektedir.
Levha Tektoniği Kuramı'na göre depremlerin ve volkanik aktivitelerin meydana geldiği levha sınırları üç tipte bulunmaktadır.
a) Uzaklaşan (Ayrılan) Levha Sınırları Bunlar, genişleme gösteren levha sınırlarıdır. Levhalar bu sınırlarda birbirinden açılma gösterirler. Örneğin, Okyanus Ortası Sırtları böyledir. Buralarda Astenosferden yükselen magma araladıkları sınırları yeni malzeme ile doldurarak yeni litosfer üretmiş olurlar. Okyanus ortası sırtları boyunca arz yüzeyine çıkan erimiş manto malzemeleri soğuyarak katılaştıkları jeolojik zamanın arz manyetik alanının yön ve doğrultusunu saklarlar.
b) Yakınlaşan (Çarpışan) Levha Sınırları Bunlar birbirine yaklaşma, sıkışma gösteren levha sınırlarıdır. Bu sınırlar okyanuslarda ve kıtalar arasında farklı yaklaşım sergilerler. Okyanuslarda genelde daha yoğun, ağır ve ince olan litosfer tabakası kıtasal olan litosferin altına dalarak, astenosfer derinliklerinin sıcaklığı ile eriyerek yok olurlar. (dalma-batma zonları) Kıtalar arası yakınlaşma, aslında karşılıklı bir çarpışmadan ibarettir. Çarpışmanın olduğu bu sınırlarda deprem kuşağı ve dağ silsileleri meydana getirirler.
c) Yanal Yer Değiştirme (Transform Fay Sınırları) Okyanus sırtlarında birbirlerinden konveksiyon akımları ile ayrılan litosferin bir çeşit yırtılması söz konusudur ki, böyle yırtılma hallerinde düz bir doğrultu takip edilmeyip zayıf yerlerin tercih edeceğini hepimiz deneylerimizden biliriz. Okyanus sırtları zayıf yerlere sıçrama yaptığında birbirine yanal atımlı faylarla bağlanırlar. Bu fayların doğrultuları hemen hemen sırtlara diktirler, yani, dönüşüm yapmışlardır. Bu nedenle bu faylara transform faylar denir. Faylar yanal atım yapmışlardır.
Bu üç tip yapıda da görüldüğü gibi levhaların birbirine temas ettiği, birbirini ittiği veya diğerinin altına daldığı iki levha arasında,harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır.
Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir. Bu kuvvetin aşılması ile çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşen şok niteliğinde bir hareket oluşur. Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimler dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsarlar. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar. Bu dalgalar gözle görülmesi güç olan fakar enerjisi uzaklarda hissedilebilen elastik dalgalardır. Deprem dalgaları geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bilimadamları, bu olayı "Elastik Dalga Yayılımı Kuramı" ile açıklamaktadırlar. Bu kurama göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.
Nasıl Sonuçlar Doğurur?
Levhaların bu milyonlarca yıldır suren hareketlerini fark etmemiz olası değil demiştik. Yerkurede bu hareketlilik nedeniyle oluşan değişimi yerbilimcilerin çalışmaları sayesinde görebiliyoruz. Ancak, yerinde duramayan magmanın ve yer değişitirmekten hoşlanan levhaların bu hareketliliği kimi doğa olaylarıyla da kendini belli edebiliyor.Yeni okyanuslar, yanardağlar, volkanik adalar, okyanus çukurları, sıradağlar ve depremler bu hareketlerin sonuçlarından.
Levhaların hareketleriyle yerkabuğunun kimi yerlerinde özellikle levha sınırlarında buyuk gerilme, sıkışma ya da bukulmeler görulur. Bu basınç, kabukta kırılmalara yol açar. Fay adı verilen bu kırıklar, depremlere neden olurlar.Depremler, kabukta oluşan gerilmenin zamanla birikerek, sonunda kaya kutlesinin zayıf bir noktasından kırılmasıyla yeni bir fay oluşumuna ya da var olan fayın kaymasına bağlı olarak meydana gelir. Birikmiş olan basınç ya da gerilme, bu kırılma ya da kaymayla bir anda boşalır ve buyuk bir enerji açığa çıkar. işte,bu enerjinin çevredeki kaya kutlelerinde oluşturduğu titreşim ve sarsıntı da depremi yaratır.Kırılmanın ya da kaymanın başladığı noktaya “depremin odağı”, odak noktasının tam ustune denk gelen yeryuzundeki noktayaysa “depremin merkezi” ya da “merkez ussu” deniyor. Kırılma ya da kayma, odaktan başlayarak fay duzlemi boyunca ilerler.Ulkemizde görulen depremler, Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ve Doğu Anadolu Fayı (DAF) gibi iki buyuk fayın hareketi sonucu oluşuyor. Bu fay hareketlerinin doğurduğu bir başka sonuç da “tsunami”. Deprem, yanardağ patlaması ya da toprak kayması gibi yer hareketlerinin deniz tabanında meydana getirdiği alçalma ya da yukselme nedeniyle oluşan dev deniz dalgalarına tsunami deniyor. Tsunami dalgaları, saatte 950 km’ye varan çok yuksek hızlarda ilerlerler. Bu tur dalgalar, genellikle okyanuslarda görulur ve kıyıya yaklaştıkça hızları duşerken yukseklikleri artar. Sığ sulardaki bir tsunami dalgasının yuksekliği 30 m’den fazla olabilir.Bazen de manto tabakasının derinliklerinde, çekirdekle sınır bölgede, çevrelerinden daha sıcak bölgeler oluşur. Bu “sıcak nokta”lardan kabuğa doğru “sorguç” adı verilen buyuk magma sutunları yukselir ve kabuktan dışarı sızar.Okyanus tabanı, bu sabit sıcak noktalar uzerinde ilerledikçe,magmanın deniz tabanından yukselmesiyle birbiri peşi sıra yuzeye çıkan volkanik adalar ortaya çıkar. PasifikOkyanusu’ndaki Hawaii Adaları, buna guzel bir örnek.Görduğunuz gibi, deprem, yanardağ patlaması, tsunami ve birçok başka doğa olayının bilimsel bir açıklaması var. Her şey, akışkan haldeki magmanın, surekli yer değiştiren ve çeşitli yerlerinden kırılan taşkurenin marifeti diyebiliriz.
Levha Tektoniği
Ay yüzeyine yerleştirilen lazer ölçüm cihazlarıyla yapılan ölçümde 6 yıl içinde Amerika kıtasının Afrikadan 6 cm uzaklaştığı tesbit edildi.Bu meteorolog ve jeofizikçi Alfred Wegener'in ortaya attığı 'kıta kayması' teorisinin ıspatıydı.Harry Hess'deniz tabanı yayılması'görüşünü ileri sürdü.1960 larda jeofizikçi j.Tuzo Wilson öncülüğünde 'levha tektoniği kuramı'ortaya atıldı.1969 da ""Levha Tektoniği Kuramı"" Mc.Kenzie ve Morgan tarafından tamamlandı.Buna göre tüm levhaların hareket hızlarının toplamı sıfırdır.Yani levha üretim hızı ile levha yok oluş hızı biribirine eşittir,böylece yeryüzünün alanı sabit kalmaktadır.
Yerin içindeki çekirdekten yükselen ısı nedeniylemantoda ısınma ve genleşme olur.Hacmi artan manto da üzerindeki yerkabuğunu hareket ettirir.Manto içinde ortaya çıkan radyoaktif bozunma süreçleri de mantoda ısı artışı ve genleşmeye neden olur.Bu iki etki levha tektoniğinin enerjisini oluşturur.Dünyanın iç ısısı olduğu müddetçe dünya ""aktif"" olacaktır.
Yerkabuğu yani litosfer levha-plaka olarak adlandırılan parçalardan oluşur.Parçaların sayısı farklı kaynaklarda değişik sayıda ifade edilmekle birlikte 20 kadar olduğu konusunda fikir birliği var.Çünkü 100 km² den milyonlarca km² büyüklüğe kadar olmaları, biribirinin parçası veya farklı levha konusunda görüş birliğini zorlaştırıyor.Pasifik ve Antartika levhaları en geniş olanlarıdır.Ana levhalar Afrika,Antartika,Avustralya,Avrasya,Kuzey Amerika,Güney Amerika ve Pasifik levhalarıdır.Okyanusların altında okyanusal levhalar yer alır,bunların kalınlığı 15 km den azdır.Okyanusal levhalar sürekli yenilendiği için en yaşlısı 180 milyon yıl yaşındadır,Karasal levhalar daha kalındır.Karasal levhaların yaşı 4 milyar yıldır. Amerika karasal levhalarının kalınlığı orta kesimlerinde 200 km yi bulmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında denizlerdebilimsel araştırmalar arttı.Deniz tabanlarında rift-yarıklar olduğu görüldü.Gerek deniz tabanı gerekse karasal riftlerde uzaklaşma,yakınlaşma ve yanal şekilde hareketler olmaktadır.
Biribirinden uzaklaşan denizel levhalarda riftden çıkan mağma deniz tabanlarında sırtlar oluşturur.Mağma, aradaki boşluğunkapanıp kaynamasına neden olur.Uzaklaşma devam ettiği sürece tekrar çatlamakta,bu olay milyonlarca yıldır yinelenmektedir.Su ile temas eden mağma tipik 'yastık lav' şeklinde donar.Atlas okyanusu deniz tabanı sırtı İzlanda ve Asor adalarında yeryüzüne çıkar.İzlanda'da 27 km uzunluğundaki riftden mağma yeryüzüne çıkmıştır.Atlas Okyanusu sırtı kuzeyden güneye uzanır.Güney ucunda doğuya dönüp Hint ve Pasifik Okyanuslarına ulaşır.Denizaltı açılma yarıklarının uzunluğu 80 000 km yi bulur.Asor adaları,sırtın su üstüne çikmış başka bir parçasıolup volkanik etkinliklerden kaynaklanan termal sularından sağlık amaçlı yararlanılır.Atlantik Sırtının kuzey ucundaki İzlanda da termal sular yönünden zengindir,karların ortasında sıcak su keyfi yaşanır.Başkent Reykjavik'in anlamı 'tüten körfez'dir.1963 yılında balıkçılar İzlanda açıklarında yanan bir gemi gördüklerini sandılar.Bunun su altında etkinleşen bir volkan olduğu anlaşıldı.10 Günde 200 metre yükselen bir ada ortaya çıktı.Ateş devi surt'dan dolayı Surtsey diye adlandırıldı bu ada.
Karasal uzaklaşan levhalar üzerindeki yarılmalar geleceğin okyanuslarının ilk adımlarıdır.Atlas Okyanusu 200 milyon yıl önce yoktu.Eski ve yeni dünyanın arasında ortaya çıkmıştır.Günümüzde devam eden okyanus oluşum süreci Hatay-Doğu Afrika arasında yaşanmaktadır.Hataydan başlayan yarıkta Asi nehri,Şeria nehri,Taberiye gölü,Lut gölü,Vadi Araba,Akabe körfezi,Kızıldeniz,Afar,Doğu Afrika gölleri çanağıyer alır.20-30 milyon yıl önce Afrika ve Arabistan tek parça idi,Kızıldeniz yoktu.Arabistan levhasının kuzey-kuzeybatı yönüne hareketiyle oluşum başladı.Uzaklaşan karasal levhalar arasında çökme de görülür.Lut gölünün bulunduğu çanakta su yüzeyi -394metre ve göl tabanı -720 metredir.Buzul çağlarında Ölüdeniz vadisi canlı,verimli,tatlı su gölleriyle kaplı yeşil vadi idi.Ölüdeniz fayı bitki örtüsünden yoksun ve üzerinde yerleşim alanları az olduğu için rahatça gözlenebilmektedir.
Afar çukuru da Kızıldenizin güneyindeki Cibuti'dedir.Deniz seviyesinden 120 metre aşağıda bulunan Afar,Kızıldenizden koparak ayrılmıştır,kalın tuz tortularıyla kaplıdır.1978 de volkanik etkinlikte Afrika-Arabistan levhalarının arası bir günde 120 cm açılmıştır.Kızıldeniz tabanındaki riftden çıkan mağma da deniz tabanında donup kalmaktadır.
Biribirine yakınlaşan levhalarda ağır olan denizel levha karasal levhanın altına dalarak mantoya batar.Mantonun dalma-batma bölgesinde hacim ve basınç artar.Yanardağlar bu bölgelerde etkindir.Pasifik Okyunusu çevresinde sıralanan yüzlerce volkan ""ateş çemberi"" olarak adlandırılır.Dalma-batma alanlarında denizaltı çukurları oluşur.Dünyanın derin çukurları,Pasifik levhasının Avrasya levhasının altına daldığı batı Pasifik kıyılarında sıralanmıştır.Dünyanın en derin çukuru olan Mariana-Guam (11034 metre derinlikte), Pasifik levhasının Filipinler levhası altına daldığı alanda oluşmuştur.Biribirine yakınlaşan karasal levhalarda kırlma,yükselme,dağ oluşumları görülür.Hindistan levhası güney Asyaya çarparak Himalayalar ve Tibet platosunu oluşturmuştur.Kuzeye hereket devam ettikçe yörede depremler var olmaktadır.Everest'in 8848 m olarak ifade edilen yüksekliği son ölçümlerde 8850 metre olmuş yani Everest de yükselmeye devam etmektedir.Avrasya ve Afrika levhalarının arasındaki sınır Akdeniz içinden İstanbul boğazına kadar uzanır.Bu sınır boyunca Akdeniz çanağı daralmaktadır.Dalma-batma ve çarpışma alanlarında derin odaklı depremler oluşur.Volkanik etkinlikler de dalma-batma ve rift -yarık alanlarda ortaya çıkar.
Yanal hareketli-transform faylar daha çok depremlere neden olur.Volkanik etkinlik görülmez.Bizim KAF da yanal hareketli faylardandır.Fay boyunca Anadolu Bloku batıya kayarken fayın kuzeyindeki Avrasya levhası doğuyu kaymaktadır.Fayın kuzey ve güneyindeki şehirler biribirinden uzaklaşmaktadır.Yanal hareketli faylardan biri da Kaliforniyadaki San Andreas fayıdır.
Güney Afrikanın altındaki sıcak bir alanGüney Afrikayı yukarı doğru itmektedir.Yerkürenin erimiş dış çekirdeğinden gelen ısı ağır ağır yükselerek yerkabuğuna baskı yapıyor.Kabuk parçalanıyor,mağma yeryüzüne çıkıyor.Aynı türden bir sıcak bölge de güneybatı Pasifik altında bulunuyor.Deprem dalgaları soğuk ortamda hızlanır,sıcak ortamda yavaşlar.Bundan yola çıkılarak yapılan manto sismik görüntülemesinde iki sıcak sütun hemen fark ediliyor.İki 'süper sütun' Ekvatorun iki yanında yer alıyor.Afar bölgesinde sıcak alan yeryüzüne kadar ulaşarak yükselmesine ve volkanik etkinliklere neden oluyor.Levha Tektoniği kavramının içine ""süper sütun"" un da katılması gerektiği belirtiliyor çünkü levha hareketlerinde süper sütunların da önemli rolleri olduğu belirtiliyor.
Levha hareketleri Süper Kıta oluşumuna naden olur.300 Milyon yıl önce süper kıta Pangea vardı.Pangea'nın parçalanmasıyla bugünün kıtaları ortaya çıkmıştır.Süper kıta oluşum ve parçalanmasının 500 milyon yıllık periyotlarla tekrarlandığı ileri sürülüyor.Günümüzden geçmişe doğru varlığı kabul edilen süper kıtalar şunlardır: 1-Pangea 2-Pannotia 3-Rodinia 4-Columbia 5-Konorland 6-Ur.
Bugünkü Ural,Appalaş ve Kaledonyen kuşakları Pangeada vardı ve daha önceki parçalı dönemde deniz tabanlarıydı,birleşme sırasında sıkışıp arada kaynak oluşturan denizel alanlardır.
Dünya iç ısısını, milyarlarca yıl sonra kaybettiğinde :
1-Yeryüzünün suları yüzeyden derine doğru donacak
2-Atmosfer gazları önce sıvılaşıp sonra donacak.
3-Litosfer kalınlaşıp levhalar biribirine kaynayacak
4-Tektonik hareket,deprem,volkan,kaplıca olmayacak
5-Dış çekirdek katılaşacak elektrik üretmeyecek
6-Dünyanın manyetik alanı ve kalkanı olmayacak
7-Pusula yön göstermeyecek
8-Aktif Dünya artık olmayacak.
Levhalar
Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığı görüşüne dayanan kıtaların kayması kuramını aslında 1912'de bir meteorolog olan Alman bilim adamı Alfred Wegener ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir levha, yanlızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Depremlerin ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür. Pangea verilen tek kıta parçasını çevreleyen denize Panthalassa denmekteydi. Zaman içerisinde katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwanaland oluştu. Bu iki kıta Tethys (Tetis) denizi ile ikiye ayrıldı. Katmanların hareketi ile kıtalar iyice ayrılarak bugünkü halini aldı.
Peki bu levhalar nasıl oluşmaktadır ve nasıl hareket etmektedir? Bu sorunun cevabını da "Levha Tektoniği (Plaka Tektoniği)" vermektedir. Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir. Bundan sonraki aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır. Bu gücün kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir. Levhaların yer değiştirmesinden üst mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir. Bu olay "Konveksiyon Akımları Kuramı" olarak ortaya atıldı. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır ve şöyle işler: Sıcak maddeden daha soğuk ve yoğun olan madde aşağı doğru inerken, daha az yoğun olan sıcak madde yukarı çıkar. Karasal mantoda derin kısımlar sıcakken üst magma daha soğuktur. Sıcak madde sürekli yükselirken, soğuk madde aşağı iner. Yukarı-aşağı olan bu hareket sırasında madde hareket ederken yüzeydeki plakaları hareket ettirir. Okyanus yarıklarında konveksiyon, litosferi alt magmanın derinlerine iter. Plakanın diğer ucunda, yarığın olduğu bölümde konveksiyon, iç magmadan gelen sıcak ve daha hafif olan magmanın çıkışını sağlar. Bu hareketler sayesinde yerkürenin yüzeyi ile içi arasında bir dolaşım olur. Dolayısıyla konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla (ortalama 1-15cm/yıl) hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay taşkürenin altında devam edip gitmektedir. İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.
Dünya üzerinde meydana gelen depremlerin oluş yerleri ile levha sınırları birbirine uyum göstermektedir.
Levha Tektoniği Kuramı'na göre depremlerin ve volkanik aktivitelerin meydana geldiği levha sınırları üç tipte bulunmaktadır.
a) Uzaklaşan (Ayrılan) Levha Sınırları Bunlar, genişleme gösteren levha sınırlarıdır. Levhalar bu sınırlarda birbirinden açılma gösterirler. Örneğin, Okyanus Ortası Sırtları böyledir. Buralarda Astenosferden yükselen magma araladıkları sınırları yeni malzeme ile doldurarak yeni litosfer üretmiş olurlar. Okyanus ortası sırtları boyunca arz yüzeyine çıkan erimiş manto malzemeleri soğuyarak katılaştıkları jeolojik zamanın arz manyetik alanının yön ve doğrultusunu saklarlar.
b) Yakınlaşan (Çarpışan) Levha Sınırları Bunlar birbirine yaklaşma, sıkışma gösteren levha sınırlarıdır. Bu sınırlar okyanuslarda ve kıtalar arasında farklı yaklaşım sergilerler. Okyanuslarda genelde daha yoğun, ağır ve ince olan litosfer tabakası kıtasal olan litosferin altına dalarak, astenosfer derinliklerinin sıcaklığı ile eriyerek yok olurlar. (dalma-batma zonları) Kıtalar arası yakınlaşma, aslında karşılıklı bir çarpışmadan ibarettir. Çarpışmanın olduğu bu sınırlarda deprem kuşağı ve dağ silsileleri meydana getirirler.
c) Yanal Yer Değiştirme (Transform Fay Sınırları) Okyanus sırtlarında birbirlerinden konveksiyon akımları ile ayrılan litosferin bir çeşit yırtılması söz konusudur ki, böyle yırtılma hallerinde düz bir doğrultu takip edilmeyip zayıf yerlerin tercih edeceğini hepimiz deneylerimizden biliriz. Okyanus sırtları zayıf yerlere sıçrama yaptığında birbirine yanal atımlı faylarla bağlanırlar. Bu fayların doğrultuları hemen hemen sırtlara diktirler, yani, dönüşüm yapmışlardır. Bu nedenle bu faylara transform faylar denir. Faylar yanal atım yapmışlardır.
Bu üç tip yapıda da görüldüğü gibi levhaların birbirine temas ettiği, birbirini ittiği veya diğerinin altına daldığı iki levha arasında,harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır.
Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir. Bu kuvvetin aşılması ile çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşen şok niteliğinde bir hareket oluşur. Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimler dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsarlar. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar. Bu dalgalar gözle görülmesi güç olan fakar enerjisi uzaklarda hissedilebilen elastik dalgalardır. Deprem dalgaları geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bilimadamları, bu olayı "Elastik Dalga Yayılımı Kuramı" ile açıklamaktadırlar. Bu kurama göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.
Nasıl Sonuçlar Doğurur?
Levhaların bu milyonlarca yıldır suren hareketlerini fark etmemiz olası değil demiştik. Yerkurede bu hareketlilik nedeniyle oluşan değişimi yerbilimcilerin çalışmaları sayesinde görebiliyoruz. Ancak, yerinde duramayan magmanın ve yer değişitirmekten hoşlanan levhaların bu hareketliliği kimi doğa olaylarıyla da kendini belli edebiliyor.Yeni okyanuslar, yanardağlar, volkanik adalar, okyanus çukurları, sıradağlar ve depremler bu hareketlerin sonuçlarından.
Levhaların hareketleriyle yerkabuğunun kimi yerlerinde özellikle levha sınırlarında buyuk gerilme, sıkışma ya da bukulmeler görulur. Bu basınç, kabukta kırılmalara yol açar. Fay adı verilen bu kırıklar, depremlere neden olurlar.Depremler, kabukta oluşan gerilmenin zamanla birikerek, sonunda kaya kutlesinin zayıf bir noktasından kırılmasıyla yeni bir fay oluşumuna ya da var olan fayın kaymasına bağlı olarak meydana gelir. Birikmiş olan basınç ya da gerilme, bu kırılma ya da kaymayla bir anda boşalır ve buyuk bir enerji açığa çıkar. işte,bu enerjinin çevredeki kaya kutlelerinde oluşturduğu titreşim ve sarsıntı da depremi yaratır.Kırılmanın ya da kaymanın başladığı noktaya “depremin odağı”, odak noktasının tam ustune denk gelen yeryuzundeki noktayaysa “depremin merkezi” ya da “merkez ussu” deniyor. Kırılma ya da kayma, odaktan başlayarak fay duzlemi boyunca ilerler.Ulkemizde görulen depremler, Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ve Doğu Anadolu Fayı (DAF) gibi iki buyuk fayın hareketi sonucu oluşuyor. Bu fay hareketlerinin doğurduğu bir başka sonuç da “tsunami”. Deprem, yanardağ patlaması ya da toprak kayması gibi yer hareketlerinin deniz tabanında meydana getirdiği alçalma ya da yukselme nedeniyle oluşan dev deniz dalgalarına tsunami deniyor. Tsunami dalgaları, saatte 950 km’ye varan çok yuksek hızlarda ilerlerler. Bu tur dalgalar, genellikle okyanuslarda görulur ve kıyıya yaklaştıkça hızları duşerken yukseklikleri artar. Sığ sulardaki bir tsunami dalgasının yuksekliği 30 m’den fazla olabilir.Bazen de manto tabakasının derinliklerinde, çekirdekle sınır bölgede, çevrelerinden daha sıcak bölgeler oluşur. Bu “sıcak nokta”lardan kabuğa doğru “sorguç” adı verilen buyuk magma sutunları yukselir ve kabuktan dışarı sızar.Okyanus tabanı, bu sabit sıcak noktalar uzerinde ilerledikçe,magmanın deniz tabanından yukselmesiyle birbiri peşi sıra yuzeye çıkan volkanik adalar ortaya çıkar. PasifikOkyanusu’ndaki Hawaii Adaları, buna guzel bir örnek.Görduğunuz gibi, deprem, yanardağ patlaması, tsunami ve birçok başka doğa olayının bilimsel bir açıklaması var. Her şey, akışkan haldeki magmanın, surekli yer değiştiren ve çeşitli yerlerinden kırılan taşkurenin marifeti diyebiliriz.
Levha Tektoniği
Ay yüzeyine yerleştirilen lazer ölçüm cihazlarıyla yapılan ölçümde 6 yıl içinde Amerika kıtasının Afrikadan 6 cm uzaklaştığı tesbit edildi.Bu meteorolog ve jeofizikçi Alfred Wegener'in ortaya attığı 'kıta kayması' teorisinin ıspatıydı.Harry Hess'deniz tabanı yayılması'görüşünü ileri sürdü.1960 larda jeofizikçi j.Tuzo Wilson öncülüğünde 'levha tektoniği kuramı'ortaya atıldı.1969 da ""Levha Tektoniği Kuramı"" Mc.Kenzie ve Morgan tarafından tamamlandı.Buna göre tüm levhaların hareket hızlarının toplamı sıfırdır.Yani levha üretim hızı ile levha yok oluş hızı biribirine eşittir,böylece yeryüzünün alanı sabit kalmaktadır.
Yerin içindeki çekirdekten yükselen ısı nedeniylemantoda ısınma ve genleşme olur.Hacmi artan manto da üzerindeki yerkabuğunu hareket ettirir.Manto içinde ortaya çıkan radyoaktif bozunma süreçleri de mantoda ısı artışı ve genleşmeye neden olur.Bu iki etki levha tektoniğinin enerjisini oluşturur.Dünyanın iç ısısı olduğu müddetçe dünya ""aktif"" olacaktır.
Yerkabuğu yani litosfer levha-plaka olarak adlandırılan parçalardan oluşur.Parçaların sayısı farklı kaynaklarda değişik sayıda ifade edilmekle birlikte 20 kadar olduğu konusunda fikir birliği var.Çünkü 100 km² den milyonlarca km² büyüklüğe kadar olmaları, biribirinin parçası veya farklı levha konusunda görüş birliğini zorlaştırıyor.Pasifik ve Antartika levhaları en geniş olanlarıdır.Ana levhalar Afrika,Antartika,Avustralya,Avrasya,Kuzey Amerika,Güney Amerika ve Pasifik levhalarıdır.Okyanusların altında okyanusal levhalar yer alır,bunların kalınlığı 15 km den azdır.Okyanusal levhalar sürekli yenilendiği için en yaşlısı 180 milyon yıl yaşındadır,Karasal levhalar daha kalındır.Karasal levhaların yaşı 4 milyar yıldır. Amerika karasal levhalarının kalınlığı orta kesimlerinde 200 km yi bulmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında denizlerdebilimsel araştırmalar arttı.Deniz tabanlarında rift-yarıklar olduğu görüldü.Gerek deniz tabanı gerekse karasal riftlerde uzaklaşma,yakınlaşma ve yanal şekilde hareketler olmaktadır.
Biribirinden uzaklaşan denizel levhalarda riftden çıkan mağma deniz tabanlarında sırtlar oluşturur.Mağma, aradaki boşluğunkapanıp kaynamasına neden olur.Uzaklaşma devam ettiği sürece tekrar çatlamakta,bu olay milyonlarca yıldır yinelenmektedir.Su ile temas eden mağma tipik 'yastık lav' şeklinde donar.Atlas okyanusu deniz tabanı sırtı İzlanda ve Asor adalarında yeryüzüne çıkar.İzlanda'da 27 km uzunluğundaki riftden mağma yeryüzüne çıkmıştır.Atlas Okyanusu sırtı kuzeyden güneye uzanır.Güney ucunda doğuya dönüp Hint ve Pasifik Okyanuslarına ulaşır.Denizaltı açılma yarıklarının uzunluğu 80 000 km yi bulur.Asor adaları,sırtın su üstüne çikmış başka bir parçasıolup volkanik etkinliklerden kaynaklanan termal sularından sağlık amaçlı yararlanılır.Atlantik Sırtının kuzey ucundaki İzlanda da termal sular yönünden zengindir,karların ortasında sıcak su keyfi yaşanır.Başkent Reykjavik'in anlamı 'tüten körfez'dir.1963 yılında balıkçılar İzlanda açıklarında yanan bir gemi gördüklerini sandılar.Bunun su altında etkinleşen bir volkan olduğu anlaşıldı.10 Günde 200 metre yükselen bir ada ortaya çıktı.Ateş devi surt'dan dolayı Surtsey diye adlandırıldı bu ada.
Karasal uzaklaşan levhalar üzerindeki yarılmalar geleceğin okyanuslarının ilk adımlarıdır.Atlas Okyanusu 200 milyon yıl önce yoktu.Eski ve yeni dünyanın arasında ortaya çıkmıştır.Günümüzde devam eden okyanus oluşum süreci Hatay-Doğu Afrika arasında yaşanmaktadır.Hataydan başlayan yarıkta Asi nehri,Şeria nehri,Taberiye gölü,Lut gölü,Vadi Araba,Akabe körfezi,Kızıldeniz,Afar,Doğu Afrika gölleri çanağıyer alır.20-30 milyon yıl önce Afrika ve Arabistan tek parça idi,Kızıldeniz yoktu.Arabistan levhasının kuzey-kuzeybatı yönüne hareketiyle oluşum başladı.Uzaklaşan karasal levhalar arasında çökme de görülür.Lut gölünün bulunduğu çanakta su yüzeyi -394metre ve göl tabanı -720 metredir.Buzul çağlarında Ölüdeniz vadisi canlı,verimli,tatlı su gölleriyle kaplı yeşil vadi idi.Ölüdeniz fayı bitki örtüsünden yoksun ve üzerinde yerleşim alanları az olduğu için rahatça gözlenebilmektedir.
Afar çukuru da Kızıldenizin güneyindeki Cibuti'dedir.Deniz seviyesinden 120 metre aşağıda bulunan Afar,Kızıldenizden koparak ayrılmıştır,kalın tuz tortularıyla kaplıdır.1978 de volkanik etkinlikte Afrika-Arabistan levhalarının arası bir günde 120 cm açılmıştır.Kızıldeniz tabanındaki riftden çıkan mağma da deniz tabanında donup kalmaktadır.
Biribirine yakınlaşan levhalarda ağır olan denizel levha karasal levhanın altına dalarak mantoya batar.Mantonun dalma-batma bölgesinde hacim ve basınç artar.Yanardağlar bu bölgelerde etkindir.Pasifik Okyunusu çevresinde sıralanan yüzlerce volkan ""ateş çemberi"" olarak adlandırılır.Dalma-batma alanlarında denizaltı çukurları oluşur.Dünyanın derin çukurları,Pasifik levhasının Avrasya levhasının altına daldığı batı Pasifik kıyılarında sıralanmıştır.Dünyanın en derin çukuru olan Mariana-Guam (11034 metre derinlikte), Pasifik levhasının Filipinler levhası altına daldığı alanda oluşmuştur.Biribirine yakınlaşan karasal levhalarda kırlma,yükselme,dağ oluşumları görülür.Hindistan levhası güney Asyaya çarparak Himalayalar ve Tibet platosunu oluşturmuştur.Kuzeye hereket devam ettikçe yörede depremler var olmaktadır.Everest'in 8848 m olarak ifade edilen yüksekliği son ölçümlerde 8850 metre olmuş yani Everest de yükselmeye devam etmektedir.Avrasya ve Afrika levhalarının arasındaki sınır Akdeniz içinden İstanbul boğazına kadar uzanır.Bu sınır boyunca Akdeniz çanağı daralmaktadır.Dalma-batma ve çarpışma alanlarında derin odaklı depremler oluşur.Volkanik etkinlikler de dalma-batma ve rift -yarık alanlarda ortaya çıkar.
Yanal hareketli-transform faylar daha çok depremlere neden olur.Volkanik etkinlik görülmez.Bizim KAF da yanal hareketli faylardandır.Fay boyunca Anadolu Bloku batıya kayarken fayın kuzeyindeki Avrasya levhası doğuyu kaymaktadır.Fayın kuzey ve güneyindeki şehirler biribirinden uzaklaşmaktadır.Yanal hareketli faylardan biri da Kaliforniyadaki San Andreas fayıdır.
Güney Afrikanın altındaki sıcak bir alanGüney Afrikayı yukarı doğru itmektedir.Yerkürenin erimiş dış çekirdeğinden gelen ısı ağır ağır yükselerek yerkabuğuna baskı yapıyor.Kabuk parçalanıyor,mağma yeryüzüne çıkıyor.Aynı türden bir sıcak bölge de güneybatı Pasifik altında bulunuyor.Deprem dalgaları soğuk ortamda hızlanır,sıcak ortamda yavaşlar.Bundan yola çıkılarak yapılan manto sismik görüntülemesinde iki sıcak sütun hemen fark ediliyor.İki 'süper sütun' Ekvatorun iki yanında yer alıyor.Afar bölgesinde sıcak alan yeryüzüne kadar ulaşarak yükselmesine ve volkanik etkinliklere neden oluyor.Levha Tektoniği kavramının içine ""süper sütun"" un da katılması gerektiği belirtiliyor çünkü levha hareketlerinde süper sütunların da önemli rolleri olduğu belirtiliyor.
Levha hareketleri Süper Kıta oluşumuna naden olur.300 Milyon yıl önce süper kıta Pangea vardı.Pangea'nın parçalanmasıyla bugünün kıtaları ortaya çıkmıştır.Süper kıta oluşum ve parçalanmasının 500 milyon yıllık periyotlarla tekrarlandığı ileri sürülüyor.Günümüzden geçmişe doğru varlığı kabul edilen süper kıtalar şunlardır: 1-Pangea 2-Pannotia 3-Rodinia 4-Columbia 5-Konorland 6-Ur.
Bugünkü Ural,Appalaş ve Kaledonyen kuşakları Pangeada vardı ve daha önceki parçalı dönemde deniz tabanlarıydı,birleşme sırasında sıkışıp arada kaynak oluşturan denizel alanlardır.
Dünya iç ısısını, milyarlarca yıl sonra kaybettiğinde :
1-Yeryüzünün suları yüzeyden derine doğru donacak
2-Atmosfer gazları önce sıvılaşıp sonra donacak.
3-Litosfer kalınlaşıp levhalar biribirine kaynayacak
4-Tektonik hareket,deprem,volkan,kaplıca olmayacak
5-Dış çekirdek katılaşacak elektrik üretmeyecek
6-Dünyanın manyetik alanı ve kalkanı olmayacak
7-Pusula yön göstermeyecek
8-Aktif Dünya artık olmayacak.
Volkanizma Hakkında Bilmemiz Gerekenler
1. Volkanizma nedir? Yeryüzündeki Volkanik Bölgeler
Mağmanın yerin derinliklerinden hareket ederek yer yüzüne çıkması veya yer yüzüne yakın derinliklere kadar gelerek soğuması olayına volkanizma denir.
Volkanizma denilince daha çok yer yüzünde meydana gelen mağmatik faaliyetler akla gelmektedir. Çünkü volkanik şekiller yer yüzünde oluşmaktadır.
Volkanizma sırasında mağma katı, sıvı ve gaz halinde yer yüzüne çıkar. Çıkan sıvı maddelere lav, katı maddelere tüf denir. Gazların çoğu ise su buharıdır.
Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa krater denir
Volkanizma ile çıkan malzemeler çıktığı yerde birikerek volkan konilerini oluşturur.
Volkandan çıkan maddeler lav ise, volkan bacasından akma şeklinde hareket eder. Tüf veya gaz çıkışı olursa patlama olur.
Bazı volkan dağları oluştuktan sonra tekrar püskürme olabilir. Daha sonra meydana gelen püskürme ile koninin tepe kısmı parçalanabilir. Böyle oluşmuş çanaklara kaldera denir. Ör: Nemrut dağı (1441 yılında ikinci kez püskürmüştür.)
Volkan dağlarının yükseltisinin az veya çok olmasında lavların akışkanlığı etkilidir. Lavların akıcılığı fazla ise yükseltisi az olan yayvan görünüşlü volkan konisi oluşur. Bunlara tabla veya plato volkanlar denir. ör: Karacadağ volkan dağı (G.D Anadolu)
Lavların akıcılığı az ise yükseltisi fazla olan volkan dağları oluşur. Bunlara da kalkan volkanları denir. ör: Ağrı dağı
Bazı bölgelerde volkanik faaliyet sadece gaz patlaması şeklinde olabilir. Bu durumda gaz çıkışının meydana geldiği yerde koni yerine geniş bir çukurluk oluşur. Bu çukurluğa patlama çukuru veya maar denir. Bu çukurlukta su birikmesi sonucu göl oluşur. Yurdumuzda Konya-Karapınar'da oluşmuş Meke Tuzlası (Gölü) buna örnektir.
Volkan dağları çevresi bütün tehlikesine rağmen sık nüfusludur. Sebebi çevrelerinde oluşan verimli tarım alanlarıdır.
TÜRKİYE'DE VOLKANİK BÖLGELER
Doğu Anadolu Bölgesi: Ağrı , Tendürek, Süphan, Nemrut.
İç Anadolu Bölgesi: Erciyes, Hasan dağı Melendiz dağı, Karadağ , Karacadağ.
Akdeniz Bölgesi: Hassa Yöresi (Hatay) ve Ceyhan (Adana) çevresidir
G.D Anadolu Bölgesi: Karacadağ
Ege Bölgesi: Kula volkanları
Karadeniz Bölgesi: Köroğlu Dağları (Hem volkanik, hem de kıvrım dağıdır)
YERYÜZÜNDEKİ BAŞLICA VOLKANİK BÖLGELER
Atlas Okyanusunun orta kesimi,
Akdeniz ve çevresi
Doğu Afrika
Büyük Okyanus çevresi (en fazla bu bölgede görülmektedir. Bu sebeple buraya Pasifik Ateş Çemberi denir.)
Mağmanın yerin derinliklerinden hareket ederek yer yüzüne çıkması veya yer yüzüne yakın derinliklere kadar gelerek soğuması olayına volkanizma denir.
Volkanizma denilince daha çok yer yüzünde meydana gelen mağmatik faaliyetler akla gelmektedir. Çünkü volkanik şekiller yer yüzünde oluşmaktadır.
Volkanizma sırasında mağma katı, sıvı ve gaz halinde yer yüzüne çıkar. Çıkan sıvı maddelere lav, katı maddelere tüf denir. Gazların çoğu ise su buharıdır.
Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa krater denir
Volkanizma ile çıkan malzemeler çıktığı yerde birikerek volkan konilerini oluşturur.
Volkandan çıkan maddeler lav ise, volkan bacasından akma şeklinde hareket eder. Tüf veya gaz çıkışı olursa patlama olur.
Bazı volkan dağları oluştuktan sonra tekrar püskürme olabilir. Daha sonra meydana gelen püskürme ile koninin tepe kısmı parçalanabilir. Böyle oluşmuş çanaklara kaldera denir. Ör: Nemrut dağı (1441 yılında ikinci kez püskürmüştür.)
Volkan dağlarının yükseltisinin az veya çok olmasında lavların akışkanlığı etkilidir. Lavların akıcılığı fazla ise yükseltisi az olan yayvan görünüşlü volkan konisi oluşur. Bunlara tabla veya plato volkanlar denir. ör: Karacadağ volkan dağı (G.D Anadolu)
Lavların akıcılığı az ise yükseltisi fazla olan volkan dağları oluşur. Bunlara da kalkan volkanları denir. ör: Ağrı dağı
Bazı bölgelerde volkanik faaliyet sadece gaz patlaması şeklinde olabilir. Bu durumda gaz çıkışının meydana geldiği yerde koni yerine geniş bir çukurluk oluşur. Bu çukurluğa patlama çukuru veya maar denir. Bu çukurlukta su birikmesi sonucu göl oluşur. Yurdumuzda Konya-Karapınar'da oluşmuş Meke Tuzlası (Gölü) buna örnektir.
Volkan dağları çevresi bütün tehlikesine rağmen sık nüfusludur. Sebebi çevrelerinde oluşan verimli tarım alanlarıdır.
TÜRKİYE'DE VOLKANİK BÖLGELER
Doğu Anadolu Bölgesi: Ağrı , Tendürek, Süphan, Nemrut.
İç Anadolu Bölgesi: Erciyes, Hasan dağı Melendiz dağı, Karadağ , Karacadağ.
Akdeniz Bölgesi: Hassa Yöresi (Hatay) ve Ceyhan (Adana) çevresidir
G.D Anadolu Bölgesi: Karacadağ
Ege Bölgesi: Kula volkanları
Karadeniz Bölgesi: Köroğlu Dağları (Hem volkanik, hem de kıvrım dağıdır)
YERYÜZÜNDEKİ BAŞLICA VOLKANİK BÖLGELER
Atlas Okyanusunun orta kesimi,
Akdeniz ve çevresi
Doğu Afrika
Büyük Okyanus çevresi (en fazla bu bölgede görülmektedir. Bu sebeple buraya Pasifik Ateş Çemberi denir.)
Deprem Hakkında Bilmemiz Gerekenler
Yerküre içerisindeki kırık(fay) düzlemleri üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yerdeğiştirme hareketinden kaynaklanan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsması olayına deprem denir.
Depremler Nasıl Oluşur ve Türleri Nelerdir?
Depremin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir.Yerkürenin iç yapısı hakkında, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km kalınlığında bir taşküre vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşküre içerisinde yer alırlar. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2900 km olan katmana da Manto adı verilir.
Taşküre'nin altında denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok "Levha"lara bölünmektedir. Üst Manto'da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır.
Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe Litosfer'de gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla Levha'ların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar, üzerinde duran kıtalarla birlikte Astenosfer üzerinde serbest halde yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magma da okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay Litosfer'in altında devam edip gitmektedir.
Depremlerin Oluşum Yerleri ve Türkiye'nin Durumu
Deprem herhangibir yerde ve herhangibir zamanda oluşabilir. Yerküre üzerinde oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar gözönüne alındığında iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı (Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %81'i bu kuşakta meydana gelir.), diğeri ise Cebelitarık’tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır (%17'si de bu kuşakta oluşur).Genel olarak depremlerin, kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir.
Türkiye’nin bulunduğu bölgede büyük levhalar arasında küçük birçok levhanın olması, Türkiye’nin büyük bir bölümünün deprem kuşağı içinde yer almasına neden olur.
Türkiye, üç büyük levhanın etkisi altındadır. Avrasya, Afrika ve Arap levhaları. Anadolu’nun büyük bir kısmının yer aldığı Anadolu levhası, Avrasya levhasının küçük bir bölümüdür
Bu levhalar arasındaki etkileşim şöyledir: Afrika levhası, Akdeniz’de Helenik-Kıbrıs Yayı denilen bölgede, Avrasya (veya onun bir parçası olan Anadolu) levhasının altına dalar. Arap levhası ise Kızıldeniz’deki açılma nedeniyle kuzeye doğru hareket eder ve Anadolu levhasını sıkıştırır. Bu sıkıştırma sonucu Bitlis Bindirme Zonu (Bitlis Kenet Kuşağı) oluşmuştur. Sıkıştırma halen sürdüğü için, Anadolu levhası kuzey ve güneydeki fay hatları boyunca batıya doğru hareket eder. Anadolu levhasının kuzey sınırı, bir bölümünde 17 Ağustos depreminin oluştuğu Kuzey Anadolu Fayı dır. Güney sınırını ise, Helenik-Kıbrıs Yayı ile Doğu Anadolu Fayı oluşturur.
Arap levhasının sıkıştırması sonucu batıya kayan Anadolu levhasının sınırlarında ve Afrika levhasının Avrasya levhasının altına dalması sonucu Akdeniz’de ve Ege Graben Sistemi içersinde depremler meydana gelir. Ancak Arap levhasının sıkıştırması bu bölgelerdeki hareketlenme ile tamamen telafi edilemediği için İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de içsel deformasyon nedeniyle depremler olabilmektedir.
Deprem Dalgaları
Deprem anında, blokların ani olarak kayması ile deprem dalgaları üretilir ve bunlar kayaçlar içerisinde odaktan çevreye doğru yayılırlar Deprem dalgaları P, S ve Yüzey Dalgaları olarak üç gruba ayrılır.
P dalgaları: Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre 1.5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna paraleldir(Bu yüzden Boyuna Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi düşüktür
S dalgaları: Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60’ı ile %70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (Bu yüzden Enine Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi yüksektir
Yüzey dalgaları: Dünya'nın yüzeyi boyunca yayılan, P ve S Dalgaları'ndan sonra kayıtçılara gelen ve depremlerde esas hasarı yapan dalgalardır.Bu dalgalar Rayleigh ve Love dalgalarıdır.
Deprem Parametreleri
Oluşan bir deprem,"Deprem Parametreleri" olarak isimlendirilen odak noktası(hiposantr),dış merkez(episantr), şiddet, magnitüd vb. gibi kavramlarla daha iyi açıklanabilmektedir.
Odak Noktası(Hiposantr): Yer içerisinde deprem enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Aynı zamanda iç merkez olarak ta isimlendirilir. Aslında odak noktası, bir nokta değil bir alandır ancak uygulamalarda nokta olarak edilmektedir.
Dış Merkez (Episantr): Odak noktasına en yakın olan yeryüzündeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği alandır.
Odak Derinliği: Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktanın yeryüzüne olan en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Yani, Odak Noktası(Hiposantr) ile Dış Merkez(Episantr)arasındaki mesafedir.Depremler, odak derinliklerine göre sınıflandırılırlar. Bu sınıflandırma, tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km. derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km. derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir , buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
Şiddet: Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır.Depremin şiddeti, yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet; ölçümlere dayalı değildir, tamamen gözlemsel verilere Magnitüd: Depremde açığa çıkan enerjinin bir ülçüsüdür.Prof .Richter, episantrdan 100 km. uzaklıkta ve sert zemine yerleştirilmiş özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8 saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/1000 mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin "magnitüdü" olarak tanımlamıştır.
Magnitüdü Tanımlayan Ölçekler
ML (Richter Ölçeği): 1930 yılında Charles Richter tarafından geliştirilmiştir ve dalga genliğinin logaritması olarak tanımlanır. Diğer tüm ölçekler Richter ölçeği temel alınarak geliştirilmiştir.
Ml: Richter'in Richter’in orijinal bağıntısına göre hesaplanır. Sığ, yakın ve küçük depremler için kullanılır(Lokal magnitüd).
Mb: P ve S dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Cisim dalgası mag.(Body-wave magnitude)).
Md :Çok küçük ve yakın depremlerin süresi kullanılarak hesaplanır(Süre büyüklüğü).
MS :Yüzey dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Surface-wave magnitude).
Mw :Açığa çıkan enerjinin sismik momentinden(Moment magnitude).
Me :Depremin oluşturduğu enerji yayılım miktarı, yapılarda meydana gelen hasar potansiyelinin ölçüsü(Burada enerji birimi erg'tir.)
Oluşmuş herhangi bir depremden sonra, depremin magnitüdüne ilişkin farklı değerler verilmesi ve ülkeler veya kurumlar arası farklılıklar; yukarıda belirtilen değişik hesaplama tekniklerinden kaynaklanmaktadır.
Depremlerin Ölçülmesi?
Aletle depremlerin ölçülmesine yönelik ilk aygıt; M.S. 132 yılında Çinli filozof Chang Heng tarafından icat edilmiştir. Bu aygıt ayaklı bir vazo üzerine eşit aralıklarla yerleştirilmiş 8 tane ejderha başı ile vazonun ayağı üzerine yerleştirilmiş 8 tane kurbağadan oluşur Kurbağların açık olan ağızları ejderhalara doğru dönüktür. Deprem sırasında ejderlerden bazıları ağızlarındaki bilyeyi kurbagaların ağzına düşürür. Hangi ejderin bilyesi düşmüşse sarsıntının doğrultusu o yödedir. Aletin kendi bulunduğu yerde hissedilemeyen yaklaşık 750 km uzaklıklardaki depremleri algılayabildiği söylenmektedir. Aletin gövdesini oluşturan vazonun içerisinde ne tür bir düzenek olduğu bilinmemektedir. Bu konudaki en yaygın görüş, vazo içerisine çok duyarlı bir sarkaç’ın yer aldığı görüşüdür.
Günümüzde deprem ölçümleri, sismograf denilen modern cihazlarla yapılmaktadır. İlk kullanılabilir sismograflar IX. yüzyılın son çeyreği içinde Filippo Cecchi, James Ewing ve Thomas Gray gibi sismologlarca geliştirildi (Xavier Le Pichon, Tuncay Taymaz, A. M. C. Şengör).
Depremler Önceden Belirlenebilir mi?
"Depremler önceden tahmin edilebilir mi? Sorusu bir çok kişi tarafından bilim adamlarına yöneltilmektedir. Bu sorunun katı bir bilimsel değerlendirme içindeki yanıtı "hayır"dır. Ancak, bu yanıta karşılık, bilim adamlarının dikkatini çeken ve deprem habercileri olarak da nitelendirebileceğimiz bazı ilginç olaylar deprem öncesinde gözlenmiştir(Dr.Philip WATTS, CALTECH)."
Mevcut bilimsel olanaklarla, oluşabilecek bir depremin zamanı ve tam olarak koordinatları bilinememektedir.Ancak Dr.Watts'ında ifade ettiği gibi deprem öncesinde doğada ilginç olaylar gözlenmekte, yerküre içerisindeki jeolojik ve jeofizik değerler değişmektedir.Günümüzde, doğadaki bu olaylar ve yerküre içerisindeki bu değişimler belirli zaman aralıklarında izlenmekte, incelenmekte ve ölçülmektedir.Bu işlemler sonucunda da son derece kompleks olan bu doğa olayının önceden belirlenebilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Ancak, günümüzde olası bir depremin koordinatlarını(yerini), zamanını ve büyüklüğünü önceden belirleyen bir teknoloji veya yöntem yoktur.
Depremleri önceden tahmin etme konusunda Dünya'da tek sayılabilecek çalışma 1975 yılında Haicheng'te(Mançurya/ÇİN) meydana gelen depremdir. Şehrin %90'ının yıkılmasına karşın can kaybı olmamıştır.
Depremlerin önceden belirlenebilmesi için kullanılan ve gözlenen olaylar şunlardır; yerkabuğu biçim değişiklikleri, eğim değişimi, öncü depremler, mikrozoning, odak derinliği, fay sürünmesindeki değişim, deprem dalga hızları, yer manyetik alanındaki değişimler, özdirenç, doğal elektrik alan, yeraltı su düzeyi, kuyu ve kaynak sularında radon gazı oranı, petrol kuyularında verim değişimi, yeraltı suyu içeriğindeki değişimler, tsunamiler, sudaki kimyasal değişimlerin izlenmesi gibi jeofizik jeolojik ve jeokimyasal yöntemler kullanılmaktadır.Ayrıca bazı hayvan ve bitki davranışlarını da esas alan araştırmalar mevcuttur.
Depremlerin önceden belirlenmesi araştırmaları kapsamında TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi ile Belediyemiz arasında 18 Nisan 2001 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren işbirliği protokolü gereğince Marmara Bölgesi'nde olası deprem etkinliğine bağlı olarak soğuk/sıcak su kaynaklarında fiziksel ve kimyasal parametrelerin değişimi ile sismoloji, GPS ve Uydu (sıcaklık) verileri yardımıyla, kabuk deformasyonlarını işaret eden bazı parametrelerin izlenmesi ve bu parametrelerdeki anomalilerin, eğer varsa depremlerle olası ilişkilerinin saptanması projesi uygulanmaktadır. REFERANSLAR : Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1991. Long-term seismicity of İstanbul and of the Marmara Sea region
DEPREM ŞİDDET CETVELİ :
Şiddet cetvellerinin açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:
A Tipi : Kırsal konutlar, kerpiç yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş yapılar.
B Tipi : Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton biriket ve hafif prefabrike yapılar.
C Tipi : Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.
Siddet derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pekçok deyimleri ortalama bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve %75 oranlarını belirlemektedir.
Yapılardaki hasar ise beş gruba ayrılmıştır :
Hafif Hasar : İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar : Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar : Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
Yıkıntı : Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
Fazla Yıkıntı : Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır.
Şiddet çizelgelerinin açıklanmasında her şiddet derecesi üç bölüme ayrılmıştır.
Bunlardan;
a) Bölümünde depremin kişi ve çevre,
b) Bölümünde depremin her tipteki yapılar,
c) Bölümünde de depremin arazi üzerindeki etkileri belirtilmistir.
• MSK Siddet Cetveli :
I- Duyulmayan
(a) : Titreşimler insanlar tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler.
II- Çok Hafif
(a) : Sarsıntılar yapıların en üst katlarında ,dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir.
III- Hafif
(a) : Deprem ev içerisinde az kişi, dışarıda ise sadece uygun şartlar altındaki kişiler tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen hafif bir kamyonetin meydana getirdiği sallantı gibidir. Dikkatli kişiler, üst katlarda daha belirli olan asılmış eşyalardaki hafif sallantıyı izleyebilirler.
IV- Orta Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak eşyaları v.s. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler.
V- Şiddetli
(a) : Deprem, yapı içerisinde herkes, dışarıda ise çok kişi tarafından hissedilir. Uyumakta olan çok kişi uyanır, az sayıda dışarı kaçan olur. Hayvanlar huysuzlanmaya başlar. Yapılar baştan aşağıya titrerler, asılmış eşyalar ve duvarlara asılmış resimler önemli derecede sarsılır. Sarkaçlı saatler durur. Az miktarda sabit olmayan eşyalar yerlerini değistirebilirler ya da devrilebilirler. Açık kapı ve pencereler şiddetle itilip kapanırlar, iyi kilitlenmemiş kapalı kapılar açılabilir. İyice dolu, ağzı açık kaplardaki sıvılar dökülür. Sarsıntı yapı içerisine ağır bir eşyanın düşmesi gibi hissedilir.
(b) : A tipi yapılarda hafif hasar olabilir.
(c) : Bazen kaynak sularının debisi değişebilir.
VI- Çok Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde ve dışarıda hemen hemen herkes ratafından hissedilir. Ev içerisindeki birçok kişi korkar ve dışarı kaçarlar, bazı kişiler dengelerini kaybederler. Evcil hayvanlar ağıllarından dışarı kaçarlar. Bazı hallerde tabak, bardak v.s.gibi cam eşyalar kırılabilir, kitaplar raflardan aşağıya düşerler. Ağır mobilyalar yerlerini değiştirirler.
(b) : A tipi çok ve B tipi az yapılarda hafif hasar ve A tipi az yapıda orta hasar görülür.
(c) : Bazı durumlarda nemli zeminlerde 1 cm.genişliğinde çatlaklar olabilir. Dağlarda rastgele yer kaymaları, pınar sularında ve yeraltı su düzeylerinde değişiklikler görülebilir.
VII- Hasar Yapıcı
(a) : Herkes korkar ve dışarı kaçar, pek çok kişi oturdukları yerden kalkmakta güçlük çekerler. Sarsıntı, araç kullanan kişiler tarafından önemli olarak hissedilir.
(b) : C tipi çok binada hafif hasar, B tipi çok binada orta hasar, A tipi çok binada ağır hasar, A tipi az binada yıkıntı görülür.
(c) : Sular çalkalanır ve bulanır. Kaynak suyu debisi ve yeraltı su düzeyi değişebilir. Bazı durumlarda kaynak suları kesilir ya da kuru kaynaklar yeniden akmaya başlar. Bir kısım kum çakıl birikintilerinde kaymalar olur. Yollarda heyelan ve çatlama olabilir. Yeraltı boruları ek yerlerinden hasara uğrayabilir. Taş duvarlarda çatlak ve yarıklar oluşur.
VIII- Yıkıcı
(a) : Korku ve panik meydana gelir. Araç kullanan kişiler rahatsız olur. Ağaç dalları kırılıp, düşer. En ağır mobilyalar bile hareket eder ya da yer değiştirerek devrilir. Asılı lambalar zarar görür.
(b) : C tipi çok yapıda orta hasar, C tipi az yapıda ağır hasar, B tipi çok yapıda ağır hasar, A tipi çok yapıda yıkıntı görülür. Boruların ek yerleri kırılır. Abide ve heykeller hareket eder ya da burkulur. Mezar taşları devrilir. Taş duvarlar yıkılır.
(c) : Dik şevli yol kenarlarında ve vadi içlerinde küçük yer kaymaları olabilir. Zeminde farklı genişliklerde cm.ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Göl suları bulanır, yeni kaynaklar meydana çıkabilir. Kuru kaynak sularının akıntıları ve yeraltı su düzeyleri değişir.
IX- Çok Yıkıcı
(a) : Genel panik. Mobilyalarda önemli hasar olur. Hayvanlar rastgele öte beriye kaçışır ve bağrışırlar.
(b) : C tipi çok yapıda ağır hasar, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda yıkıntı, B tipi az yapıda fazla yıkıntı ve A tipi çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Heykel ve sütunlar düşer. Bentlerde önemli hasarlar olur. Toprak altındaki borular kırılır. Demiryolu rayları eğrilip, bükülür yollar bozulur.
(c) : Düzlük yerlerde çokça su, kum ve çamur tasmaları görülür. Zeminde 10 cm. genişliğine dek çatlaklar oluşur. Eğimli yerlerde ve nehir teraslarında bu çatlaklar 10 cm.den daha büyüktür. Bunların dışında, çok sayıda hafif çatlaklar görülür. Kaya düşmeleri, birçok yer kaymaları ve dağ kaymaları, sularda büyük dalgalanmalar meydana gelebilir. Kuru kayalar yeniden sulanır, sulu olanlar kurur.
X- Ağır Yıkıcı
(b) : C tipi çok yapıda yıkıntı, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda fazla yıkıntı, A tipi pek çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Baraj, bent ve köprülerde önemli hasarlar olur. Tren yolu rayları eğrilir. Yeraltındaki borular kırılır ya da eğrilir. Asfalt ve parke yollarda kasisler olusur.
(c) : Zeminde birkaç desimetre ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Bazen 1 m. genişliğinde çatlaklar da olabilir. Nehir teraslarında ve dik meyilli yerlerde büyük heyelanlar olur. Büyük kaya düşmeleri meydana gelir. Yeraltı su seviyesi değişir. Kanal, göl ve nehir suları karalar üzerine taşar. Yeni göller olusabilir.
XI - Çok Ağır Yıkıcı
(b) : İyi yapılmış yapılarda, köprülerde, su bentleri, barajlar ve tren yolu raylarında tehlikeli hasarlar olur. Yol ve caddeler kullanılmaz hale gelir. Yeraltındaki borular kırılır.
(c) : Yer, yatay ve düşey doğrultudaki hareketler nedeniyle geniş yarık ve çatlaklar tarafından önemli biçimde bozulur. Çok sayıda yer kayması ve kaya düşmesi meydana gelir. Kum ve çamur fışkırmaları görülür.
XII- Yok Edici (Manzara Değişir)
(b) : Pratik olarak toprağın altında ve üstündeki tüm yapılar baştanbaşa yıkıntıya uğrar.
(c) : Yer yüzeyi büsbütün değişir. Geniş ölçüde çatlak ve yarıklarda, yatay ve düşey hareketlerin yön miktarları izlenebilir. Kaya düşmeleri ve nehir versanlarındaki göçmeler çok geniş bir bölgeyi kaplarlar. Yeni göller ve çağlayanlar oluşur.
ŞİDDET, ZEMİN İVMESİ, HIZ VE YAPI TİPLERİNDEKİ HASAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Şiddet Zemin İvmesi (gal) (0.1-0.5 sn periyod aralığı için) Yer Titresiminin (0.5-2 sn periyod hızı cm/sn aralığı için) YAPI TİPLERİ
Ax Bx Cx
V 12-15 1.0-2.0 %5 Hafif hasar - -
VI 25-50 2.1-4.0 % 5 Orta Hasar
% 50 Hafif Hasar %5 Hafif hasar -
VII 50-100 4.1-8.0 % 5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar %5 Orta hasar % 5 Hafif hasar
VIII 100-200 8.1-16.0 % 5 Fazla Yıkıntı
% 50 Yıkıntı %5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar % 5 Agır hasar
% 50 Orta Hasar
IX 200-400 16.1-32.0 % 50 Fazla Yıkıntı % 5 Fazla Yıkıntı
%50 Yıkıntı % 5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar
X 400-800 32.1-64.0 % 75 Fazla Yıkıntı %50 Fazla Yıkıntı % 5 Fazla Yıkıntı
% 50 Yıkıntı
Depremler Nasıl Oluşur ve Türleri Nelerdir?
Depremin nasıl ve neden oluştuğunu anlamak için öncelikle yerkürenin iç yapısını bilmek gerekir.Yerkürenin iç yapısı hakkında, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km kalınlığında bir taşküre vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşküre içerisinde yer alırlar. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2900 km olan katmana da Manto adı verilir.
Taşküre'nin altında denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok "Levha"lara bölünmektedir. Üst Manto'da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır.
Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe Litosfer'de gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla Levha'ların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar, üzerinde duran kıtalarla birlikte Astenosfer üzerinde serbest halde yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magma da okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay Litosfer'in altında devam edip gitmektedir.
Depremlerin Oluşum Yerleri ve Türkiye'nin Durumu
Deprem herhangibir yerde ve herhangibir zamanda oluşabilir. Yerküre üzerinde oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar gözönüne alındığında iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı (Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %81'i bu kuşakta meydana gelir.), diğeri ise Cebelitarık’tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır (%17'si de bu kuşakta oluşur).Genel olarak depremlerin, kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenebilir.
Türkiye’nin bulunduğu bölgede büyük levhalar arasında küçük birçok levhanın olması, Türkiye’nin büyük bir bölümünün deprem kuşağı içinde yer almasına neden olur.
Türkiye, üç büyük levhanın etkisi altındadır. Avrasya, Afrika ve Arap levhaları. Anadolu’nun büyük bir kısmının yer aldığı Anadolu levhası, Avrasya levhasının küçük bir bölümüdür
Bu levhalar arasındaki etkileşim şöyledir: Afrika levhası, Akdeniz’de Helenik-Kıbrıs Yayı denilen bölgede, Avrasya (veya onun bir parçası olan Anadolu) levhasının altına dalar. Arap levhası ise Kızıldeniz’deki açılma nedeniyle kuzeye doğru hareket eder ve Anadolu levhasını sıkıştırır. Bu sıkıştırma sonucu Bitlis Bindirme Zonu (Bitlis Kenet Kuşağı) oluşmuştur. Sıkıştırma halen sürdüğü için, Anadolu levhası kuzey ve güneydeki fay hatları boyunca batıya doğru hareket eder. Anadolu levhasının kuzey sınırı, bir bölümünde 17 Ağustos depreminin oluştuğu Kuzey Anadolu Fayı dır. Güney sınırını ise, Helenik-Kıbrıs Yayı ile Doğu Anadolu Fayı oluşturur.
Arap levhasının sıkıştırması sonucu batıya kayan Anadolu levhasının sınırlarında ve Afrika levhasının Avrasya levhasının altına dalması sonucu Akdeniz’de ve Ege Graben Sistemi içersinde depremler meydana gelir. Ancak Arap levhasının sıkıştırması bu bölgelerdeki hareketlenme ile tamamen telafi edilemediği için İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de içsel deformasyon nedeniyle depremler olabilmektedir.
Deprem Dalgaları
Deprem anında, blokların ani olarak kayması ile deprem dalgaları üretilir ve bunlar kayaçlar içerisinde odaktan çevreye doğru yayılırlar Deprem dalgaları P, S ve Yüzey Dalgaları olarak üç gruba ayrılır.
P dalgaları: Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı, kabuğun yapısına göre 1.5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna paraleldir(Bu yüzden Boyuna Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi düşüktür
S dalgaları: Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60’ı ile %70’i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (Bu yüzden Enine Dalgalar olarak ta isimlendirilirler). Yıkım etkisi yüksektir
Yüzey dalgaları: Dünya'nın yüzeyi boyunca yayılan, P ve S Dalgaları'ndan sonra kayıtçılara gelen ve depremlerde esas hasarı yapan dalgalardır.Bu dalgalar Rayleigh ve Love dalgalarıdır.
Deprem Parametreleri
Oluşan bir deprem,"Deprem Parametreleri" olarak isimlendirilen odak noktası(hiposantr),dış merkez(episantr), şiddet, magnitüd vb. gibi kavramlarla daha iyi açıklanabilmektedir.
Odak Noktası(Hiposantr): Yer içerisinde deprem enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Aynı zamanda iç merkez olarak ta isimlendirilir. Aslında odak noktası, bir nokta değil bir alandır ancak uygulamalarda nokta olarak edilmektedir.
Dış Merkez (Episantr): Odak noktasına en yakın olan yeryüzündeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği alandır.
Odak Derinliği: Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktanın yeryüzüne olan en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Yani, Odak Noktası(Hiposantr) ile Dış Merkez(Episantr)arasındaki mesafedir.Depremler, odak derinliklerine göre sınıflandırılırlar. Bu sınıflandırma, tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km. derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km. derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir , buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
Şiddet: Herhangibir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır.Depremin şiddeti, yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet; ölçümlere dayalı değildir, tamamen gözlemsel verilere Magnitüd: Depremde açığa çıkan enerjinin bir ülçüsüdür.Prof .Richter, episantrdan 100 km. uzaklıkta ve sert zemine yerleştirilmiş özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8 saniye ve %80 sönümü olan bir Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron cinsinden (1 mikron 1/1000 mm) ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına göre logaritmasını bir depremin "magnitüdü" olarak tanımlamıştır.
Magnitüdü Tanımlayan Ölçekler
ML (Richter Ölçeği): 1930 yılında Charles Richter tarafından geliştirilmiştir ve dalga genliğinin logaritması olarak tanımlanır. Diğer tüm ölçekler Richter ölçeği temel alınarak geliştirilmiştir.
Ml: Richter'in Richter’in orijinal bağıntısına göre hesaplanır. Sığ, yakın ve küçük depremler için kullanılır(Lokal magnitüd).
Mb: P ve S dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Cisim dalgası mag.(Body-wave magnitude)).
Md :Çok küçük ve yakın depremlerin süresi kullanılarak hesaplanır(Süre büyüklüğü).
MS :Yüzey dalgalarının genliği baz alınarak hesaplanır(Surface-wave magnitude).
Mw :Açığa çıkan enerjinin sismik momentinden(Moment magnitude).
Me :Depremin oluşturduğu enerji yayılım miktarı, yapılarda meydana gelen hasar potansiyelinin ölçüsü(Burada enerji birimi erg'tir.)
Oluşmuş herhangi bir depremden sonra, depremin magnitüdüne ilişkin farklı değerler verilmesi ve ülkeler veya kurumlar arası farklılıklar; yukarıda belirtilen değişik hesaplama tekniklerinden kaynaklanmaktadır.
Depremlerin Ölçülmesi?
Aletle depremlerin ölçülmesine yönelik ilk aygıt; M.S. 132 yılında Çinli filozof Chang Heng tarafından icat edilmiştir. Bu aygıt ayaklı bir vazo üzerine eşit aralıklarla yerleştirilmiş 8 tane ejderha başı ile vazonun ayağı üzerine yerleştirilmiş 8 tane kurbağadan oluşur Kurbağların açık olan ağızları ejderhalara doğru dönüktür. Deprem sırasında ejderlerden bazıları ağızlarındaki bilyeyi kurbagaların ağzına düşürür. Hangi ejderin bilyesi düşmüşse sarsıntının doğrultusu o yödedir. Aletin kendi bulunduğu yerde hissedilemeyen yaklaşık 750 km uzaklıklardaki depremleri algılayabildiği söylenmektedir. Aletin gövdesini oluşturan vazonun içerisinde ne tür bir düzenek olduğu bilinmemektedir. Bu konudaki en yaygın görüş, vazo içerisine çok duyarlı bir sarkaç’ın yer aldığı görüşüdür.
Günümüzde deprem ölçümleri, sismograf denilen modern cihazlarla yapılmaktadır. İlk kullanılabilir sismograflar IX. yüzyılın son çeyreği içinde Filippo Cecchi, James Ewing ve Thomas Gray gibi sismologlarca geliştirildi (Xavier Le Pichon, Tuncay Taymaz, A. M. C. Şengör).
Depremler Önceden Belirlenebilir mi?
"Depremler önceden tahmin edilebilir mi? Sorusu bir çok kişi tarafından bilim adamlarına yöneltilmektedir. Bu sorunun katı bir bilimsel değerlendirme içindeki yanıtı "hayır"dır. Ancak, bu yanıta karşılık, bilim adamlarının dikkatini çeken ve deprem habercileri olarak da nitelendirebileceğimiz bazı ilginç olaylar deprem öncesinde gözlenmiştir(Dr.Philip WATTS, CALTECH)."
Mevcut bilimsel olanaklarla, oluşabilecek bir depremin zamanı ve tam olarak koordinatları bilinememektedir.Ancak Dr.Watts'ında ifade ettiği gibi deprem öncesinde doğada ilginç olaylar gözlenmekte, yerküre içerisindeki jeolojik ve jeofizik değerler değişmektedir.Günümüzde, doğadaki bu olaylar ve yerküre içerisindeki bu değişimler belirli zaman aralıklarında izlenmekte, incelenmekte ve ölçülmektedir.Bu işlemler sonucunda da son derece kompleks olan bu doğa olayının önceden belirlenebilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Ancak, günümüzde olası bir depremin koordinatlarını(yerini), zamanını ve büyüklüğünü önceden belirleyen bir teknoloji veya yöntem yoktur.
Depremleri önceden tahmin etme konusunda Dünya'da tek sayılabilecek çalışma 1975 yılında Haicheng'te(Mançurya/ÇİN) meydana gelen depremdir. Şehrin %90'ının yıkılmasına karşın can kaybı olmamıştır.
Depremlerin önceden belirlenebilmesi için kullanılan ve gözlenen olaylar şunlardır; yerkabuğu biçim değişiklikleri, eğim değişimi, öncü depremler, mikrozoning, odak derinliği, fay sürünmesindeki değişim, deprem dalga hızları, yer manyetik alanındaki değişimler, özdirenç, doğal elektrik alan, yeraltı su düzeyi, kuyu ve kaynak sularında radon gazı oranı, petrol kuyularında verim değişimi, yeraltı suyu içeriğindeki değişimler, tsunamiler, sudaki kimyasal değişimlerin izlenmesi gibi jeofizik jeolojik ve jeokimyasal yöntemler kullanılmaktadır.Ayrıca bazı hayvan ve bitki davranışlarını da esas alan araştırmalar mevcuttur.
Depremlerin önceden belirlenmesi araştırmaları kapsamında TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi ile Belediyemiz arasında 18 Nisan 2001 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren işbirliği protokolü gereğince Marmara Bölgesi'nde olası deprem etkinliğine bağlı olarak soğuk/sıcak su kaynaklarında fiziksel ve kimyasal parametrelerin değişimi ile sismoloji, GPS ve Uydu (sıcaklık) verileri yardımıyla, kabuk deformasyonlarını işaret eden bazı parametrelerin izlenmesi ve bu parametrelerdeki anomalilerin, eğer varsa depremlerle olası ilişkilerinin saptanması projesi uygulanmaktadır. REFERANSLAR : Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1991. Long-term seismicity of İstanbul and of the Marmara Sea region
DEPREM ŞİDDET CETVELİ :
Şiddet cetvellerinin açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:
A Tipi : Kırsal konutlar, kerpiç yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş yapılar.
B Tipi : Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton biriket ve hafif prefabrike yapılar.
C Tipi : Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.
Siddet derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pekçok deyimleri ortalama bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve %75 oranlarını belirlemektedir.
Yapılardaki hasar ise beş gruba ayrılmıştır :
Hafif Hasar : İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar : Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar : Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
Yıkıntı : Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
Fazla Yıkıntı : Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır.
Şiddet çizelgelerinin açıklanmasında her şiddet derecesi üç bölüme ayrılmıştır.
Bunlardan;
a) Bölümünde depremin kişi ve çevre,
b) Bölümünde depremin her tipteki yapılar,
c) Bölümünde de depremin arazi üzerindeki etkileri belirtilmistir.
• MSK Siddet Cetveli :
I- Duyulmayan
(a) : Titreşimler insanlar tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler.
II- Çok Hafif
(a) : Sarsıntılar yapıların en üst katlarında ,dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir.
III- Hafif
(a) : Deprem ev içerisinde az kişi, dışarıda ise sadece uygun şartlar altındaki kişiler tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen hafif bir kamyonetin meydana getirdiği sallantı gibidir. Dikkatli kişiler, üst katlarda daha belirli olan asılmış eşyalardaki hafif sallantıyı izleyebilirler.
IV- Orta Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak eşyaları v.s. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler.
V- Şiddetli
(a) : Deprem, yapı içerisinde herkes, dışarıda ise çok kişi tarafından hissedilir. Uyumakta olan çok kişi uyanır, az sayıda dışarı kaçan olur. Hayvanlar huysuzlanmaya başlar. Yapılar baştan aşağıya titrerler, asılmış eşyalar ve duvarlara asılmış resimler önemli derecede sarsılır. Sarkaçlı saatler durur. Az miktarda sabit olmayan eşyalar yerlerini değistirebilirler ya da devrilebilirler. Açık kapı ve pencereler şiddetle itilip kapanırlar, iyi kilitlenmemiş kapalı kapılar açılabilir. İyice dolu, ağzı açık kaplardaki sıvılar dökülür. Sarsıntı yapı içerisine ağır bir eşyanın düşmesi gibi hissedilir.
(b) : A tipi yapılarda hafif hasar olabilir.
(c) : Bazen kaynak sularının debisi değişebilir.
VI- Çok Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde ve dışarıda hemen hemen herkes ratafından hissedilir. Ev içerisindeki birçok kişi korkar ve dışarı kaçarlar, bazı kişiler dengelerini kaybederler. Evcil hayvanlar ağıllarından dışarı kaçarlar. Bazı hallerde tabak, bardak v.s.gibi cam eşyalar kırılabilir, kitaplar raflardan aşağıya düşerler. Ağır mobilyalar yerlerini değiştirirler.
(b) : A tipi çok ve B tipi az yapılarda hafif hasar ve A tipi az yapıda orta hasar görülür.
(c) : Bazı durumlarda nemli zeminlerde 1 cm.genişliğinde çatlaklar olabilir. Dağlarda rastgele yer kaymaları, pınar sularında ve yeraltı su düzeylerinde değişiklikler görülebilir.
VII- Hasar Yapıcı
(a) : Herkes korkar ve dışarı kaçar, pek çok kişi oturdukları yerden kalkmakta güçlük çekerler. Sarsıntı, araç kullanan kişiler tarafından önemli olarak hissedilir.
(b) : C tipi çok binada hafif hasar, B tipi çok binada orta hasar, A tipi çok binada ağır hasar, A tipi az binada yıkıntı görülür.
(c) : Sular çalkalanır ve bulanır. Kaynak suyu debisi ve yeraltı su düzeyi değişebilir. Bazı durumlarda kaynak suları kesilir ya da kuru kaynaklar yeniden akmaya başlar. Bir kısım kum çakıl birikintilerinde kaymalar olur. Yollarda heyelan ve çatlama olabilir. Yeraltı boruları ek yerlerinden hasara uğrayabilir. Taş duvarlarda çatlak ve yarıklar oluşur.
VIII- Yıkıcı
(a) : Korku ve panik meydana gelir. Araç kullanan kişiler rahatsız olur. Ağaç dalları kırılıp, düşer. En ağır mobilyalar bile hareket eder ya da yer değiştirerek devrilir. Asılı lambalar zarar görür.
(b) : C tipi çok yapıda orta hasar, C tipi az yapıda ağır hasar, B tipi çok yapıda ağır hasar, A tipi çok yapıda yıkıntı görülür. Boruların ek yerleri kırılır. Abide ve heykeller hareket eder ya da burkulur. Mezar taşları devrilir. Taş duvarlar yıkılır.
(c) : Dik şevli yol kenarlarında ve vadi içlerinde küçük yer kaymaları olabilir. Zeminde farklı genişliklerde cm.ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Göl suları bulanır, yeni kaynaklar meydana çıkabilir. Kuru kaynak sularının akıntıları ve yeraltı su düzeyleri değişir.
IX- Çok Yıkıcı
(a) : Genel panik. Mobilyalarda önemli hasar olur. Hayvanlar rastgele öte beriye kaçışır ve bağrışırlar.
(b) : C tipi çok yapıda ağır hasar, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda yıkıntı, B tipi az yapıda fazla yıkıntı ve A tipi çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Heykel ve sütunlar düşer. Bentlerde önemli hasarlar olur. Toprak altındaki borular kırılır. Demiryolu rayları eğrilip, bükülür yollar bozulur.
(c) : Düzlük yerlerde çokça su, kum ve çamur tasmaları görülür. Zeminde 10 cm. genişliğine dek çatlaklar oluşur. Eğimli yerlerde ve nehir teraslarında bu çatlaklar 10 cm.den daha büyüktür. Bunların dışında, çok sayıda hafif çatlaklar görülür. Kaya düşmeleri, birçok yer kaymaları ve dağ kaymaları, sularda büyük dalgalanmalar meydana gelebilir. Kuru kayalar yeniden sulanır, sulu olanlar kurur.
X- Ağır Yıkıcı
(b) : C tipi çok yapıda yıkıntı, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda fazla yıkıntı, A tipi pek çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Baraj, bent ve köprülerde önemli hasarlar olur. Tren yolu rayları eğrilir. Yeraltındaki borular kırılır ya da eğrilir. Asfalt ve parke yollarda kasisler olusur.
(c) : Zeminde birkaç desimetre ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Bazen 1 m. genişliğinde çatlaklar da olabilir. Nehir teraslarında ve dik meyilli yerlerde büyük heyelanlar olur. Büyük kaya düşmeleri meydana gelir. Yeraltı su seviyesi değişir. Kanal, göl ve nehir suları karalar üzerine taşar. Yeni göller olusabilir.
XI - Çok Ağır Yıkıcı
(b) : İyi yapılmış yapılarda, köprülerde, su bentleri, barajlar ve tren yolu raylarında tehlikeli hasarlar olur. Yol ve caddeler kullanılmaz hale gelir. Yeraltındaki borular kırılır.
(c) : Yer, yatay ve düşey doğrultudaki hareketler nedeniyle geniş yarık ve çatlaklar tarafından önemli biçimde bozulur. Çok sayıda yer kayması ve kaya düşmesi meydana gelir. Kum ve çamur fışkırmaları görülür.
XII- Yok Edici (Manzara Değişir)
(b) : Pratik olarak toprağın altında ve üstündeki tüm yapılar baştanbaşa yıkıntıya uğrar.
(c) : Yer yüzeyi büsbütün değişir. Geniş ölçüde çatlak ve yarıklarda, yatay ve düşey hareketlerin yön miktarları izlenebilir. Kaya düşmeleri ve nehir versanlarındaki göçmeler çok geniş bir bölgeyi kaplarlar. Yeni göller ve çağlayanlar oluşur.
ŞİDDET, ZEMİN İVMESİ, HIZ VE YAPI TİPLERİNDEKİ HASAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Şiddet Zemin İvmesi (gal) (0.1-0.5 sn periyod aralığı için) Yer Titresiminin (0.5-2 sn periyod hızı cm/sn aralığı için) YAPI TİPLERİ
Ax Bx Cx
V 12-15 1.0-2.0 %5 Hafif hasar - -
VI 25-50 2.1-4.0 % 5 Orta Hasar
% 50 Hafif Hasar %5 Hafif hasar -
VII 50-100 4.1-8.0 % 5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar %5 Orta hasar % 5 Hafif hasar
VIII 100-200 8.1-16.0 % 5 Fazla Yıkıntı
% 50 Yıkıntı %5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar % 5 Agır hasar
% 50 Orta Hasar
IX 200-400 16.1-32.0 % 50 Fazla Yıkıntı % 5 Fazla Yıkıntı
%50 Yıkıntı % 5 Yıkıntı
% 50 Agır Hasar
X 400-800 32.1-64.0 % 75 Fazla Yıkıntı %50 Fazla Yıkıntı % 5 Fazla Yıkıntı
% 50 Yıkıntı
28 Nisan 2011 Perşembe
Yerkabuğu ve Oluşumu
Yerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohoroviçiç'in (1857-1936) adıyla "Mohoroviçiç süreksizliği" kısaca "M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında birden bire hızlanmasıdır.
Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6–8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.
Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan kor kayaçlardır. Orta katman yanardağ lavlarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerleyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sıradağlar oluşturur.
Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlarda olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.
Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın mağnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın mağnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney mağnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın mağnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra mağnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu mağnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın mağnetik alanındaki bütün değişikleri bir bir kaydetmiştir.
Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6–8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.
Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan kor kayaçlardır. Orta katman yanardağ lavlarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerleyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sıradağlar oluşturur.
Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlarda olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.
Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya'nın mağnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya'nın mağnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney mağnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya'nın mağnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra mağnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu mağnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya'nın mağnetik alanındaki bütün değişikleri bir bir kaydetmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)